GARTİ ÖĞRETMENİMİZİN ÖLÜMÜ
2011 Nisan’ında okulumuzda olağan üstü bir durum
yaşandı. Garip bir sessizlik oldu. Her yere matem havası çöktü. Gizli bir hüzün
tüm sınıfları, koridorları dolaştı. Bir ses tüm kulaklara acı bir şey
fısıldıyordu. Neydi? Ne olmuştu? Yüreklerde dolaşan ses, için için ağlıyor.
Mösyö Garti’nin öldüğünü söylüyor. Yalnız Türkiye’nin değil, dünyanın usta
matematik öğretmenlerinden Yomtov Garti’nin ölüm haberi tüm binayı sarıyor. Tüm
koridorlara, sınıflara sinen bir hüzün var. Hüzün gözle görülüyor, elle
tutuluyor. Galatasaray Lisesi her zamanki lise değil artık. Bahçedeki ağaçların
duruşu, kuşların sesi bile değişti. Yoldan geçenler bile lisemizde garip bir
şey olduğunun farkında. İstiklal Caddesi bugün her zamankinden daha durgun.
İnsanlar üzgün ya da bana öyle geliyor. Bu gün gerçekten hüzünlü bir gün.
Kimsenin içinden gülmek, koşmak, eğelenmek gelmiyor.
Ben ağabeylerimiz kadar şanslı olamadım. Mösyö Garti’nin benim
de öğretmenim olmasını isterdim. Hakkımda ne biliyorsam öğretmenlerimden, bir
de internet sayfalarından öğrendim. 1940 yılından beri Galatasaray Lisesi’nde
matematik öğretmeni olarak görev yapmış. 25 yaşında genç bir delikanlıymış
Galatasaray Lisesi’ne geldiğinde. 1979 yılında isteğiyle değil, yaş hattinden,
65 yaşında emekliye ayrılmış. 65 yaşından sonra üç yıl Boğaziçi Üniversitesi’nde
İngilizce yüksek matematik dersi veriyor. 1992 yılında, 77 yaşındayken tekrar
Galatasaray Lisesi’ne geliyor. Matematik öğretmenliğine devam ediyor.
Öğretmenimizle ilgili diğer ayrıntılar şöyle: 1915 yılında Yahudi
bir ailenin çocuğu olarak İstanbul’da dünyaya geliyor. Doğma büyüme İstanbul
çocuğu. 1915’ten 2012 yılına kadar Türkiye’nin geçirdiği süreçlerin tanığı. O
yıllarda İstanbul’da olanları düşünecek olursak öğretmenimizin neler yaşadığını
daha iyi anlarız.
Okulda anılan adıyla Mösyö Garti ayaklı bir tarih kitabı gibi...
Kitabın her sayfası anılarla dolu… O anıları yanında olup dinlemek isterdim.
Sanırım çok insan bu anıları dinledi. Atatürk’le ilk nerede, ne zaman
karşılaştı? Varlık Vergisi yıllarında gayrimüslimlerin başına neler geldi?
Saymakla bitmeyecek binlerce olay. Garti öğretmenimiz bütün bunların tanığıydı.
Birkaç kez taksiye binerken gördüm kendisini. İki büklüm
olmuş yaşlı bir adamdı. Uzun süre o haldeyken bile ders anlatmış.
Kulaklarının duymadığını söylüyorlar. Matematiğin ustası ders anlatırken hiç
yorulmazmış. Çok güzel ders anlattığı dile getiriliyor.
Engin Ardıç da Mösyö Garti’nin öğrencilerinden. Engin
Abimiz, (pardon, abimiz kelimesini geri alıyorum, Engin Bey diyelim gitsin, ya
da büyüğümüz…) Garti’den iyi not alamıyormuş. Yazılarını okuyorum,
düşüncelerine bakıyorum da şimdi de benden iyi not alamıyor. Bir insan bu kadar
mı duyarsız olur. Aydın bir gazeteci, üstelik Galatasaray Lisesi mezunu bir
insan nasıl olur da 12 Eylül faşizminin yerine kendi faşizmini getirenlerin
yanında yer alır, böyle bir iktidara laf söylemez; döner döner, Atatürk’e,
Atatürk dönemine, laik cumhuriyeti savunanlara taş atar, hakaret eder.
Türkiye tarihinde hakaret ederek yazı yazan ilk köşe
yazarıdır diye biliriz sayın büyüğümüze. Öğrencisi olduğum Lise’den mezun
olduğu için üzgünüm. Sonuç olarak her okuldan iyi öğrenci de çıkar kötü öğrenci
de. Olan oldu, yapacak bir şey yok. Neyse.
Garti öğretmenimiz karşısındaki öğrenciyi tanımakta
gecikmemiş. Hak ettiği not neyse çıkarıp vermiş. Daha sonra kendisini Engin Ardıç
olarak insanlara hakaret ederken görüyoruz. Kalemiyle insanları kızdırmaktan
büyük zevk alıyor. Küfür edeceği zaman toplu olarak küfür ediyor. Örneğin
topluca sosyalistlere taş atıyor. Yalnızca Ahmet’e taş atsa, Ahmet gider
kendisini mahkemeye verir. Öyle yapmıyor. Nasıl yapacağını iyi biliyor. İmalı
cümlelerle kime ne diyeceğini belli ediyor. Mesela sizi gidi Atatürkçüler sizi
diyor, başlıyor taşlamaya… Terbiyem müsaade etmediği için ne tür laflar
ettiğini yazmayacağım. Merak eden açıp baksın. İlerde gazeteci olmak isterseniz
kendisini mutlaka okuyun. Bir gazeteci olarak neler yapmamanız gerektiğini size
çok iyi öğretecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder