GALATASARAY
LİSESİ MASONLARA YUVA YAPILDI
“Sevgili
babacığım, önce selam eder ellerinden öperim. Nasılsın, iyi misin? Beni soracak
olursan hamdolsun iyiyim. Sana bu satırları gaz lambasının ışığında, siperde
yazıyorum… ”
Eski mektuplar
buna benzer cümlelerle başlarmış. Çanakkale şehitlerinin ailelerine yazdığı
mektuplardan birini hatırlıyorum; “Sevgili Valideciğim,” diye başlıyor, her
satırı okuyanı gözyaşlarına boğuyordu.
Nereden aklıma
geldi bunları yazmak? Geçenlerde bir yazı okudum: Çanakkale Savaşları’nda ölen
çok sayıda eğitimli insan var. Eğitimli, eğitimsiz, savaşlarda ölen herkes çok
değerli, herkes bir ananın evladı… Ne var ki, hayat her yerde, her zaman insana
eşit davranmıyor. Savaşlarda ölenler çoğunlukla yoksullardır. Çanakkale
Savaşları’nda eğitimli, eğitimsiz çok sayıda insan ölüyor. Ölenlerin bir kısmı Galatasaray Lisesi öğrencisi...
Hepsinin ayrı hikâyesi var. Genç yaşta öğrenciler. Lise’nin o zamanki adı
Galatasaray Sultanisi. Sultani’de okuyanlar kimdi derseniz? Türk, Kürt, Ermeni,
Yahudi; her milletten Osmanlı halkı…
Osmanlı için
Türk’ün, Kürt’ten, Yahudi’den farkı yok. Osmanlı milliyetçilik üzerine kurulu
bir imparatorluk değil. Osmanlı,
milliyetçilik hareketlerinin yaygınlaşmadığı yıllarda; yükselme döneminde,
bütün inançlara, ırklara eşit mesafede duran bir imparatorluk. Tıpkı Roma İmparatorluğu
gibi. Osmanlılar, fethettikleri
toprakları sömürge topraklar olarak değil, yurt olarak görüyorlar. Bir milleti,
diğer milletten üstün görmüyorlar.
Ümmetçilik, Osmanlı’nın
son yıllarında öne çıkıyor. Osmanlı aydınlarının bir kısmı Türkçülüğü
savunuyor. Osmanlılın Türkçülük ideolojisiyle yeniden güçlü bir imparatorluk
olabileceğini öne sürüyorlar. Yeni fikir arayışları, Avrupa’daki gelişmelerin etkisiyle
oluyor. Osmanlı, geri kalmışlığına çare ararken olmadık fikirlere sarılıyor. Osmanlıyı
kim yıktı dendiğinde, Emperyalist Avrupa yıktı denir. Yıkanın suçu vardır da
yıkılanın suçu yok mudur?
Aynı yaklaşım bu
günde devam ediyor. Bütün geri kalmış ülkelerin ortak düşmanı emperyalizm;
kapitalizm, büyük sermaye… Zayıf olan ölmeye, güçlü olan öldürmeye hazır. Bu
yanlış denklemin düzeltilmesi gerekiyor. Kimse kimsenin düşmanı değil, herkes
birbirinin kardeşi, en azından iş ortağı olamaz mıydı? Elbette mümkündü ama
yapmadılar.
Konuyu eğitime,
oradan da Galatasaray Lisesi’ne
getireceğim. Diyorlar ki, Galatasaray Lisesi gizli bir koridorla Fransız Konsolosluğu’na
bağlıdır. İyi. Ne var bunda? Yeni bir anlaşmayla konu netleşti; Türk Fransız
işbirliğiyle Galatasaray Üniversitesi kuruldu. Konusu eğitim olan ilişkilere
her zaman iyidir, yapılması gerekir. Yeter ki yapılan eğitim yapıcı, insan hak
ve özgürlüklerine saygılı olsun, laik ve bilimsel olsun.
Neden Galatasaray
Lisesi’nin adında hep bir Fransız gölgesi düştü? Şaşılacak bir durum değil. Avrupa
bilimde, sanatta, teknikte hızla yol alıyor. Osmanlı neden gelişemediğini
düşünüyor. Hızla kalkınan Avrupa, özellikle Fransa Osmanlıya örnek oluyor.
Aralarında eğitim işbirliğine gidiyorlar.
Dönemin tartışmalarına
bakınca şunları görürüz: Bazı aydınlar Osmanlı’nın kalkınmasını Fransızca
eğitimde görür. Galatasaray Sultanisi’nde
eğitimin Fransızca yapılmasına karar verilir.
O yılları
anlamak için Hüseyin Rahmi’nin romanları oldukça önemli. Tarih kitabı gazete
gibidir okur geçersin. Dönemin romanları tarihe farklı bir pencereden bakar.
Tarih canlanır, ete, kemiğe bürünür. Roman, okuyanı, o dönemin içine sürükler,
bir süre o dönemin insanlarıyla zaman tünelinde yaşatır. Osmanlılın o dönemini
anlamak için Tanzimat Edebiyatını öğrenmekte yarar var.
Galatasaray
Lisesi’nin eğitim dilinin Fransızca olması hata mıdır? Elbette her milletin
eğitimini kendi dilinde yapması uygundur. Ama bazı okulların farklı dilde
eğitim yapmasından da bu kadar korkmamak gerekir. Bu günkü eğitim anlayışımız
Avrupa’daki gelişmelerin etkisi altında değil midir? Bilimsel eğitim anlayışı
ilk Avrupa’da başlamış, Cumhuriyetle birlikte yapmamız gereken eğitimin
bilimsel eğitim olduğuna karar verilmiştir. Neden bu gün halka din eğitimini
dayatanlar, kendi çocuklarını Amerika’da ya da Avrupa’nın başka ülkelerinde
okutuyor?
Osmanlı
İmparatorluğu, bugünkü kültürümüzden farklı bir kültürdü. Osmanlı İmparatorluğu
hiçbir zaman Türklüğü yüceltmemişti. Türk kanının ne kadar kudretli olduğunu
yıllar sonra Atatürk söyleyecektir. “Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil
kanda mevcuttur!” cümlesi ilk Atatürk’ün ağzından çıkar. Atatürk, yalnızca
Fransız devriminden etkilenmez, birçok fikirlerden yararlanır. Kendine özgü bir
düşünce geliştirir. Ey Türk Gençliği, derken şunu biliyor: Bu ülkeyi kuranlar
yalnızca Türkler olmadı. Çanakkale’de ölen şehitler, Osmanlı’nın her milletten
gelen evlatlarıydı.
Galatasaray
Lisesi’nde okuyanların bir kısmı o günün şartlarında hain olmakla suçlanıyor.
(Bu gün de değişmedi.) Herkesin bir millet
şemsiyesi altına sığınmaya çalıştığı yıllardan söz ediyoruz. Ermeni, Ermeni
yanlısı olmuş, Yahudi Yahudi yanlısı olmuş… Bunda şaşılacak bir şey yok. Türk, Türk’üm diyor, Kürt Kürd’üm diyor. Zamanında
gerekli önlemler alınmadığı için Osmanlı çatırdamaya başlamış.. Ülkenin eğitim
anlayışına hale medrese eğitim hâkim.
Çanakkale Savaşı
Osmanlı İmparatorluğunun son savaşıdır. Önemli sayıda Galata Lisesi öğrencisi,
mezunu bu savaşta ölür. Savaştan sonra işgaller başlar, Osmanlı Halkı
parçalanır. Türklük bilinci gelişmemiş Osmanlı sırtını kime dayayarak yeni bir
vatan kuracaktır? Bu karma karışık
ortamda ölenler olur, birbirini kesenler, diri diri gömenler olur.
Bu ölümlerin
sorumlusu masonlardı diyenler var. Masonları kim yetiştirdi? Kim olacak tabiî ki
Galatasaray Lisesi… Bütün sorunlardan, sorumluluklardan kaçmak için bir günah
keçisi arandı: Günah keçisi Masonlar oldu. Galatasaray Lisesi’de bunlara yuva
yapıldı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder