26 Eylül 2012 Çarşamba

GALATASARAY LİSESİ, TAYYİP ERDOĞAN VE İKİNCİ ABDÜLHAMİD


Mustafa Armağan… Kendisi Zaman Gazetesi yazarlarındandır. Geçenlerde bir yazısını okudum. Yazının başlığı: Abdülhamid’in Galatasaray’ı Dindarlaştırma Projesi. Yazıyı görmek için Tıkla. Galatasaray Lisesi üzerinden memleketin nasıl daha Müslüman yapılabileceğini anlatıyor, Abdülhamid’i Başbakan Erdoğan’a benzetiyor. Dindar nesil yetiştirime iddiasıyla eğitim sistemimizde yaratılan tahribattan memnun olduğu görülüyor.

Hemen belirteyim. Önce şunları söyleyeyim: Mustafa Armağancığım…  Sana Atatürk Cumhuriyeti gerekmez. Sen kalk İran'a git. Ya da şeriatla yönetilen başka bir ülkeye…   Sen ancak baskıcı, şeriatçı, faşist ülkelerde huzur bulursun. Yok gitmem, Türkiye'de şeriat isterim diyorsan, zor bulursun.

Soy ismine bakınca Hediye değil, Armağan olduğunu görüyoruz. Belli ki dedelerin Atatürk devrimlerinden, laik cumhuriyetten etkilenmiş. Atatürk’ün arzu ettiği gibi Türkçe bir soy isim kabul etmişler. Birden bire padişah sevdalısı olup çıkmanız gerçekten düşündürücü.

Yazmaya, konuşmaya gelince mangalda kül bırakmıyorsunuz; tarih bilginiz arşa uzanıyor. Osmanlı’nın milliyetçilikle bir işi yoktu. Bilime, bilimsel eğitime önem vermediği, zamanında gerekli önlemleri almadığı için dağılmaktan kurtulamadı. Milliyetçilik tartışmaları Osmanlı’nın son döneminde aydınlar arasında yapıldı. Bunları bir tarafa bırakalım.

Başbakan Erdoğan’ı Abdülhamid’e benzetmeniz çok yerinde olmuş. Başbakan’ın derdi de tıpkı Abdülhamid’in derdi gibi dindar bir nesil yetiştirmek. Bu sözünüze şapka çıkarmak lazım… Son derece yerinde bir tespitte bulunmuşsunuz. Biz söylesek sizin çevreden bu çok tepki gösteren olurdu.

Biz kimiz dersen, bendeniz Galatasaray Lisesi öğrencilerinden Pedasalı Artemis. Yeni kurduğunuz cumhuriyette kendimize böyle isimler bulmak zorunda kaldık. İsimlerimizi saklamadan düşüncelerimizi ifade edemez olduk.  En çok gazeteci tutuklayan ülkeler arasında ilk sıraya yerleştik. Abdülhamid’in mübaşirleri vardı diyorsunuz ya, Erdoğan’ın da var. Daha fazlasıyla var. Yeni kurulun savcıları, hâkimleri mübaşirleri aratmıyor.

Soru şu: Hangi çağda yaşıyoruz? Bir ülkenin kalkınması ile din eğitiminin ne ilişkisi var? Yüz yıl sonra yine bu tartışmanın içine düştük ya helâm olsun size. Kalkınma, bilimsel, laik, insan hak ve özgürlüklerine önem veren bir eğitimle olur.

Sayın Armağan da Başbakan gibi Türkiye’nin gelişmesini din eğitimiyle mümkün görüyor. Ne kadar din eğitimi o kadar kalkınma, o kadar milli şuur… Prova size… Bunları yazıp bir de para kazanıyorsunuz ya… Ne kadar alkışlasak azdır sizi.

Atatürk, başbakana benzemez. Sayın yazar benzetse neresini benzetecek. Benzetecek bir yan bulduğunu varsayalım. Bakalım Başbakan bu benzetmeden memnun olacak mı? Atatürk, dini siyasete alet etmiyor. Camiye en sık gittiği dönem, kurtuluş mücadelesi yılları. Ne için gidiyor? Müslümanları örgütlemek için. Oy devşirmek için değil. Cami kürsüsünden halka sesleniyor: Ülkesi işgal altındaki bir halkın Namazı kabul olmaz diyor.

Bu gün Türkiye işgal altında mı? Yabancı sermaye Türkiye’yi işgal etti mi? Güneydoğu illerinde, sınırda, savaş, içsavaş birbirine karıştı mı? Terör hızla tırmandı mı? Son bir ayda ölenlerin sayısı 1000’e dayanmadı mı?

Uygulanan Erdoğan politikanın adı; Türk halkını yabancı sermayeye uşak yapmak…  Globalleşmeyle birlikte tüm dünyada zengin daha zengin, yoksul daha yoksul hale geldi. Sermaye güçlendi, çalışanlar güç kaybetti. Demokratik haklar, sosyal haklar kısıtlandı. Vahşi emperyalizm sınırları açtı. Güçsüz ülkeleri yok etmek için yeni saldırı yöntemleri geliştirdi. Tüm canlılar, bütün bir doğa emperyalizmin oyuncağı oldu. Denizler kirlendi, ırmaklar kurudu.

Böyle bir Başbakanın cami kürsülerine çıkıp yeni bir kurtuluş savaşı başlatması mümkün müdür? Onun işi, camiler bombalanırken, çoluk çocuk binlerce sivil halk ağır silahlarla imha edilirken, Obama ile el sıkışmak.  Obama’nın elini nasıl sıkıyorum ama diye öğünmek.

Atatürk, tüm ezilen uluslara örnek olmuş bir liderdi. Hala mazlum milletlerin lideri olmaya devam ediyor. Atatürk, güçlü olanın değil, haklı olanın yanındaydı. Erdoğan kimlerle birlikte? Ülkeyi satanlarla kurtaranları nasıl aynı görüp birbirine benzeteceksin. Tabi ki başbakanı Abdülhamid’e benzeteceksin.

Atatürk eğlenilmesi gerekin yerde eğlenir; zeybek oynar, içki içer. Nerede ölünüp nerede yaşanacağını bilir. Savaştan sonra hiçbir ülkenin ayağına gitmez. Kimseye avuç açmaz. Savaşlardan yorgun düşmüş, yanmış, yıkılmış, yağmalanmış bir ülkeyi ayağa kaldırır. 1980’den bu tarafa iş başına gelen iktidarların sata sata bitiremediği fabrikaları, üretim tesislerini kurar.

Atatürk yapıyor, diğerleri yıkıyor. Yıkanla, yapanı nasıl yan yana koyacaksın bu, buna benziyor diyeceksin.  Erdoğan, padişahlığa özenen, bakanlarını biat kültürü ile yöneten bir başbakan olduğu için bir padişahla karşılaştırılması normaldir. Sayın Armağan doğru söylüyor: Erdoğan’ın dediği de Abdülhamid’in dediğinden farklı değil; ikisi de dindar bir nesil yetiştirmekten yana.  “Cumhuriyet Fikri hür, irfanı hür nesiller ister,” diyecek değillerdi ya! Bunu en yüksek sesle yine Galatasaray Lisesi söylüyor!

Sayın yazar, Erdoğan’ı Abdülhamid’e benzetmekle kalmıyor. Büyük bir marifetten söz eder gibi bir de  o dönemindeki baskılardan da söz ediyor. Galatasaray Lisesi (o zamanki adıyla Mekteb-i Şahane) öğrencilerine nasıl zorla abdest aldırıp namaz kıldırıldığını anlatıyor.  Abdülhamid Hazretleri eğitim sistemine “Mubassırlık” diye bir kadro getirmiş. Nasıl bir kadro bu?  Hani İran'da ahlak zabıtası kadrosu var ya, öyle bir kadro.  Mübaşirlerin görevi, öğrencileri dine uygun davranıyorlar mı diye izlemek,  abdest almaya, mescide gitmeye, namaz kılmaya zorlamakmış.  Galatasaray Lisesi öğrencileri bu durumdan pek şikâyetçi olurmuş. Ne var ki şikâyetle bir yere varamamışlar. Adulhamid Han hazretleri, bu şekilde yöntemlerle; zorla okutulan din dersleriyle Galatasaray Lisesi’ni gayrimüslimlerden arındırmış.

4+4+4 uygulamasıyla tüm okullarımızda din dersleri artırıldığına, dindar nesil yetiştirmek için düğmeye basıldığına göre belli ki 2012 Türkiye’sinde sıra mübaşirlere geldi. Bakalım Erdoğan’ın mübaşirlerinin ömrü ne kadar olacak? Bu ülke çok mübaşir gördü. Çok Abdülhamitler gördü. Son Abdülhamid de geldiği gibi gidecektir merak etmeyin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder